Ana içeriğe atla

Yap! Git! Gör!

Dünya'yı dolaşmak gibi bir niyetim olduğunu önceki bir yazımda anlatmıştım. Kabul etmeliyim ki imkansız olmasa da zor bir hayal benim için. İşte bende eğer dünyayı gezemez isem en azından ölmeden görmeliyim dediğim belli yerleri seçtim kendime.
İşte benim dünya üzerinde bir dakikalığına dahi olsa, bulunmak istediğim yerler.



  • İlki tabii ki İtalya, her bir metrekaresini gezmek istediğim ülke ama önceliğim hani şu yazımda adını hatırlayamadığım yer Procida kasabası ne güzel bir yerdir burası


  • Bir diğer gitmeliyim dediğim yer ise masallardan fırlamış gibi güzel olan yer Fransa'nın güzel kasabası Colmar...


  • Aklınıza Avatar geldi değil mi? :) Avatar'ı ilk izlediğim zamanlar demiştim burası gerçekse gitmeliyim diye, sonra bir gün bu fotoğrafı gördüm ve gitme hayalleri kurmaya başladım hemen Çin Zhangjıajıe Ulusal parkına


  •  Burayı da Up da görmüştüm... Hemen hayaller kurmaya başlamış ve gidilecekler listeme eklemiştim Venezuela'daki Angel Şelaleri'ni


  • Bir diğer yer ise ölmeden gitmeliyim dediğim,Japonya'daki Wisteria Tüneli... Tam çiçeklerin açtığı zamanlarda çiçek kokusunu içine çeke çeke yürüyeceksin buradan


  • Eee o kadar gezdikten sonra da Maldivler'de Vaadhoo Adasında, Yıldızlar denizi sahilinde bir gece kalmak lazım değil mi ama :D


İşte böyle benim hayalim, azla yetinemeyen ben dünyadaki milyonlarca güzel yer sayısını  indire indire anca 6 yapabildim. Sizin çok gitmek istediğiniz bir ülke, şehir ya da kasaba var mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kill Me Heal Me-Kişilikler

Önceki yazımda bahsetmiştim kill me heal me'den, Ne çok sevdiğimi, oyuncuları, senaryoyu falan anlatmıştım... Şimdi sıra en sevdiğim bölümde kişiliklerimizde. Doğruyu söylemek gerekirse kişilikler öyle güzel canlandırılmış ki Ji Sung tarafından hepsini çok sevdik. İzleyenler bilir oyuncumuzun nasıl güzel iş çıkardığını... Her yiğidin harcı değildir öyle anında değişip, insanları farklı biri olduğuna inandırmak...

Nerde o eski bayramlar!

Klişe bir cümleyle başlayayım dedim bu yazımda günün anlam ve önemini belirtmek için. Öncelikle yaşadığımız bu zor ve yıpratıcı zamanların arasında bir nevi hediye gibi olan bayram molasındayız ülkece.
İngiliz tarihi ile ilgili o kadar çok kitap okuyup film izledim ki onlardan biriymiş gibi hissediyorum bazen kendimi. Jane Austen en sevdiğim yazar olabilir mesela, birçok eleştiri alsa da zamanının hatta günümüzün en iyilerinden biri. Yaşadığı toplumu ele aldığı yazıları, yazı dili en sevdiklerim arasına girmesine sebep oldu. Onu çok sevmem vesilesi ile de Julia Quinn isimli yazar ile tanıştım, kendisine günümüzün Jane Austen'ı deniyor. Ama bence değil. Neyse asıl konum günümüz Austen'ının Bridgerton serisinin Netflix dizisi. Söylediğim gibi bütün tarihi şeyleri sevmemden dolayı bu diziyi de sevdim. Favorim diyemem ama güzeldi. Duyduğuma göre bütün kitap serisi dizi yapılacakmış. Seri 8 kitaptan oluşuyor bu arada. 8 Bridgerton kardeşin evlilik hikayesi.  Yazarın kitapları bana tekrardan ibaret geldiği için beklenti olarak beni çok heyecanlandırmıyor. Bütün kardeşler bir şekilde, ki çoğu 2 haftada aşık olup bir skandalla evleniyor. Mesela en şaşırdığım 4. kitapta Colin ve Penel